fbpx

Zygmunt Bauman’ın “Sosyolojik Düşünmek” Kitabının Analizi

İnsan toplum içinde varlığını devam ettirir. Bu devam ediş, bireyleri birbirine bağımlı hale getirir. Bu birbirine bağımlılık hali, insanî ilişkileri zorunlu kılar. Bu ilişkiler ağı içerisinde insanlar; ticaret yapar, iletişim kurar, siyasetle uğraşır, bilim üretir, devlet kurar, şehir kurar, savaşır, hukuk kuralları icad eder, aile kurar, evlenir, boşanır, mahalle dostlukları edinilir, eğitim kurumları kurar vs. gibi daha birçok soyut ya da somut çabalarda bulunur. Tüm bu ilişki türlerinden de bir kültür doğar. İşte sosyoloji bilimi, insanın ve toplumların bu ilişki türlerinin ortaya koyduğu kurumları inceler. Peki sosyoloji sadece inceleme mi yapar? Ya da kitabın adından yola çıkarak soralım, “sosyoloji bir düşünme biçimi olabilir mi? Bu sorunun cevabını, kitabı okuduktan sonra daha doyurucu bir şekilde alacağımızı düşünüyorum. Fakat kitabı okumuş birisi olarak, net bir şekilde bu soruya ” evet, sosyoloji analiz ve incelemelerin sonucunda ulaşılabilecek bir düşünme biçimidir” diyebilirim.

 

Bauman bu eserinde, toplumsal hayatımıza “bakmayı” ve “görmeyi” telkin ediyor. Sosyolojik bakışın sonunda ulaşılabilecek bir sosyolojik düşünme biçiminin, insana sağlayacağı kavrayış zenginliğini, görünenin arkasındaki görünmeyeni kitabın kendi hacmi kadar göz önüne getiriyor. Hatta kitapta bu iddiasını, “günlük rutinlerin içine iyice daldığımızda, olup bitenlerin anlamı üzerine pek durup düşünmeyiz; hatta özel deneyimimizi başkalarının başına gelenlerle karşılaştırmaya, bireysel olandaki sosyal olanı, tikel olandaki genel olanı görmeye fırsatımız hiç olmaz; sosyologların bizim yerimize yaptıkları tam da budur” diyerek, sosyologlara “beklenen kurtarıcı” edasıyla bir anlam yüklüyor. Bu, çok üst bir iddia gibi duruyor olsa da elbetteki tartışmaya açık bir iddia. Sosyoloji, kişiselleştirilmiş dünya görüşüne karşı çıkar, gözlemlediklerinin bireysel failleri ve tekil eylemlerine değil oluşumlarına ve gerçekliklerin arkasındaki insanlık haline odaklanır. Sosyolojik düşünmeyi bir sanat olarak görüp bu düşünme biçiminin insana; bir duyarlılık, keskin değerlendirme yetisi ve empatik bakma özelliği kazandırdığını dile getirerek, bu düşünme biçiminin bir “kavrama çabası” olduğunu iddia eder. Sosyalleşmenin; sadece insanın ömrünün bir evresi olan çocukluk döneminde gerçekleşmediğini, bilâkis bitimsiz bir süreç olduğunu, hayatın her farklı döneminde karşılaştığımız her “yeni” nin sosyalleşmenin bir aşaması olduğunu “ikincil sosyalleşme” adı altında kavramsallaştırarak bize sunar. Sosyolojinin,”iç grup, dış grup, aile, biz ve onlar, örgüt, önyargı, cemaat, hiyerarşi, propaganda, ritüel, öteki” gibi araştırma konularını tahlil etmiş. Bu oluşumlarda insanın inşâ ettiği sosyal benliği, biz ve öteki bilincini; yine bu oluşumlarda bireyde meydana gelen aidiyeti; muhalefet, itaat, yabancı, düşmanlık ve önyargı gibi grup psikolojisini ve davranışını etkileyen kavramları; oluşumlar içinde gerçekleşen ikili ilişkileri, “tepeden ‘kontrol’- tabandan ‘disiplin’” şeklindeki terbiye mekanizmasını; grup içinde bireyin edindiği duygusal ve davranışsal kalıpları örnekleriyle anlatmış. Giydiğimiz elbisenin nasıl bir sosyal anlam taşıdığını ve muhataba nasıl bir mesaj verdiğini; genelde sakin yerleşim yerlerinde insanların birbirlerini gözetleme-denetleme eyleminin, kent yaşamının hengameli hayatında ve soguk insan ilgisizliği arasında nasıl da kaybolup gittiğini “sivil dikkatsizlik” kavramıyla ustaca açıklamış.

Armağan ve mübadele başlığı altında, “bir dostundan borç istemek” le “bir bankadan borç istemek” arasındaki derin farkı enfes bir şekilde izah etmiş. Ekonomik piyasanın dayattığı sosyal kimliklerden, kapitalizmin toplumda oluşturduğu ahlak, davranış ve duygu durumlarından; kapitalist ahlakın alt öğeleri olan rekabet, hırs, sahip olma, tekel gibi kavramlardan; “gözümü kapar işime bakarım, verilen emri yaparım” anlamındaki, merhametten ve diğer insanî duygulardan arındırılmış rasyonel iş ahlakından eleştirel olarak bahsedilmiş ve kalabalıklıkla örgütlü davranmanın karşılaştırılması da yapılmış.

Kültür, dil, semboller, kaos, düzen, uyum, kültürel işaretler, kültürün doğallaştırıcı özelliği, sosyal otorite, kamuoyu görüşü, kültürel kodlar, toplumsal rıza, normal-anormal gibi sosyal hayatımızın; devlet, millet, milliyet, siyasal meşruiyet, otorite, yurttaş, kaos, düzen, millî devlet gibi de siyasal hayatımızın gündeminde olan konuları ele almış. Meslekî uzmanlığın hayata ve topluma yansımaları, moda ve modayı kullananların psikanalizi; reklamların telkinleri, ikna edici gücü, dayatmacı özelliği ve gereksiz ihtiyaç üretme özelliği; daha önceden insan hayatında olmayan ama teknolojik buluşların gelişmesiyle hayatımıza giren ve artık “olmazsa olmaz” olarak gördüğümüz gereksinimler mevzusuna değinmiş. Bauman, sosyolojik düşünme adlı bu kitabını sosyoloji alanında yapılabilecek ileri okuma tavsiyeleriyle de bitirmiş.

 

“Sosyolojiye sıfırdan başlayacaklar için biraz ağır kaçabileceğini düşündüğüm Bauman’ın bu eserini, sosyolojiye ilgi duyan, sıradan görünenin arkasındaki mutfağı anlamaya çalışan, günlük rutinin girdabını sorgulayan meraklı okurlara tavsiye ederim.”


Muhammet Reşat Demir
Harran Üniversitesi Sosyoloji  4. Sınıf öğrencisi 

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum Yap