fbpx

Bağlanma Stilleri

Bağlanma Stilleri

İlişkilerde gerçekten ne istediğini biliyor musun?  Ya da belki de hep aynı döngüyü yaşıyor ama nedenini anlamıyorsun. Kaygı, güven, kaçış üçlüsü içerisinde bulunuyor olabilirsin. Nedir bu kaygı-güven-kaçış üçlüsü?

Kaygı-güven-kaçış üçlüsü yalnız romantik ilişkilerde değil, sosyal ilişkilerimizde ve hatta kendimizle olan ilişkimizde de belirleyici bir rol oynar. Çünkü bağlanma stillerimiz, insanlarla kurduğumuz tüm ilişkileri, kendimize olan yaklaşımımızı ve olaylara olan yaklaşımımızı şekillendirir. 

Bağlanma stilleri, çocuklukta bakım verenlerimizle kurduğumuz ilişki temelinde gelişir ve yetişkinlikte de etkisini sürdürebilir. Ancak sabit, esnek ve dönüşebilir bir yapıya sahiptir diyebiliriz. Bağlanma stilimiz kaderimiz değildir; yaşam deneyimlerimiz, kişisel farkındalığımız ve ilişkilerimiz sayesinde zaman içinde değişebilir. Önemli olan, hangi bağlanma stiline sahip olduğumuzu fark etmek ve sağlıklı bağlanmayı öğrenmektir.

Öncelikle bağlanma stilleri teorisinin kökenine bakalım. Bu teori, John Bowlby tarafından 20. Yüzyılın ortalarında çocuk ve bakım veren arasındaki ilişkinin sonuçlarını araştırmak amacıyla geliştirilmiştir (Bowlby,1988) Peki, çocuk için anne veya bakım veren neden bu kadar önemlidir ve yokluklarında neden ciddi bir yıpranma yaşarlar? Bu sorular, bakım verenin yalnızca temel ihtiyaçları karşılayan biri olmadığını, aynı zamanda güçlü bir duygusal bağın kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır. Çocuk, yalnızca temel ihtiyaçlarının karşılanmasıyla kalmaz; aynı zamanda bir bağlanma geliştirir. 

Bağlanmanın temel göstergesi fiziksel yakınlıktır. Çocuk, yaşamının ilk yıllarında bakım veren kişiden aldığı fiziksel yakınlık ile bir bağlanma stili oluşturur ve bu bağlanma stili hayat boyu onun ilişkilerini şekillendirir.

Mary Ainsworth, John Bowlby’nin bağlanma teorisini geliştiren ve genişleten bir psikologdur. Ainsworth, çocukların bakım verenlerine bağlanma biçimlerini anlamak için ünlü ‘’ yabancı durum’’ (Strange Situation) deneyini yapmıştır. Bu deney, çocukların annelerinden ayrıldığında ve yabancı bir kişiyle etkileşime girdiklerinde gösterdikleri davranışları gözlemlemeye dayanmaktadır. Ainsworth, çocukların üç ana bağlanma stilini tanımlamıştır: güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçıngan bağlanma.

  1. Güvenli Bağlanma: Güvenli bağlanan çocuklar, bakım verenlerine güvenirler ve onlardan ayrıldıklarında huzursuzluk yaşarlar. Ancak anneleri geri döndüğünde, çocuklar hemen rahatlar ve normale geri dönerler. 
  2. Kaygılı Bağlanma: Kaygılı bağlanan çocuklar, anneleri ayrıldığında yoğun stres yaşar ve geri döndüklerinde de huzursuz olurlar. Annenin tutarsız davranışları veya anlık ilgisi bu çocukların kaygı düzeyini artırabilir. Kaygılı bağlanan kişiler, yetişkinliklerinde ilişkilerinde sürekli onay arayabilirler ve partnerlerinden güvence almak için sık sık kaygı duyabilirler. 
  3. Kaçıngan Bağlanma: Kaçıngan bağlanan çocuklar, anneleri ayrıldığında kendilerini izole edebilirler ve döndüklerinde annelerine karşı soğuk davranabilirler. Bu tür çocuklar, duygusal yakınlıktan kaçınır ve bağımsızlıklarını tercih ederler. Yetişkinlikte, bu bağlanma stiline sahip bireyler, duygusal yakınlıktan kaçınabilir ve partnerlerine, arkadaşlarına güven duymakta zorluk yaşayabilirler.

Ainsworth’un teorisi, bağlanma stillerinin çocuklukta başladığını, ancak bu stillerin yetişkinlikte de etkili olabileceğini ve kişilerin ilişkilerinde farklı biçimler alabileceğini göstermektedir. Yani bağlanma, yaşamımızın ilk yıllarında temel olarak gözükse de yaşam boyu gelişebilen bir durumdur. Örneğin, bir kişi genel olarak güvenli bağlanma stiline sahip olsa da, belirli ilişkilerde veya deneyimlerden sonra kaygılı veya kaçıngan bağlanma davranışları gösterebilir.

Ayrıca, kişinin farklı kişilerle ya da farklı sosyal ilişkilerde farklı bağlanma stilleri sergilemesi de görülebilir. Bir kişi genel olarak güvenli bir bağlanmaya sahiptir ancak duygusal bir ilişkide kaygılı davranışlar sergileyebilir. Bu kaygı, geçmişteki kırılgan deneyimlerden kaynaklanabilir veya partnerinin kaygılı, kaçıngan davranışları bu tutumda etken olabilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip bir kişi, genellikle partnerinden onay arayarak kaygılarını gösterir. Ancak, kendisini güvende hissettiği veya sağlıklı bir ilişki dinamiği geliştirdiği bir ortamda, daha güvenli bağlanma davranışları sergileyebilir. 

Sosyolojik Perspektiften Bağlanma Stilleri: Birey ve Toplum Arasındaki İlişki

Bağlanma stilleri, sadece bireyin geçmiş deneyimlerinden, psikolojik yapısından veya bağlanma durumunda yaşadıklarından kaynaklanan bir olgu değildir; aynı zamanda toplumun birey üzerindeki etkilerini de yansıtır. Bağlanma, insanların çocukluklarından itibaren bakım vereniyle kurdukları duygusal bağlar aracılığıyla oluşurken toplumsal normlar, kültürel değerler ve sosyal yapılarla etkileşim de bunun içerisinde yer alır ve etkiler. Sosyolojik bir perspektiften bakıldığında bir kişinin bağlanma stili; toplumun bireylere yüklediği roller, beklentiler ve sosyal normlar ile şekillenebilir.  

Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Etkisi

Toplumsal cinsiyet normları, bireylerin bağlanma stillerini belirlemede önemli bir faktördür.

Geleneksel toplumdan bakıldığında erkeklere, duygularını bastırmaları ve bağımsız olmaları gerektiği öğretilir. Bu durum, kaçıngan bağlanma eğilimini artırabilir. Kadınlar ise daha duygusal ve fedakar olmaya teşvik edilir. Bu da bazen kaygılı bağlanma eğilimini artırabilir.

Örneğin, duygularını açıkça ifade eden bir erkek toplum tarafından “zayıf” olarak etiketlenebilirken, “erkekler ağlamaz” gibi. Bağımsız ve mesafeli bir kadın “soğuk” olarak görülebilir. Bu tür toplumsal beklentiler, bireylerin bağlanma stillerini etkileyebilir. 

Kültürel Farklılıklar

Bireyci toplumlarda bireycilik ve bağımsızlık yaygın olduğundan kaçıngan bağlanma artabilir. Geleneksel toplumlarda aile bağları kuvvetli olması, bakım verenin fazla fedakarlığının yaygın olduğu toplumlarda kaygılı ve güvenli bağlanma artabilir.

Ekonomik ve Sosyal Faktörler

Maddi güvencesizliğin yüksek olduğu toplumlarda, bireyler daha kaygılı veya kaçıngan bağlanma eğilimi gösterebilirler. Çünkü istikrarsız, belirsiz ekonomik koşullar, insanlarda güvensizlik hissini artırır ve ilişkilerinde de, kendisiyle olan ilişkisinde de  benzer bir güven eksikliği oluşturabilir..

Medyanın ve Dijital İletişimin Etkisi

Günümüzde sosyal medya ve dijital iletişim, bağlanma stilleri üzerinde büyük bir etkiye sahiptir.

Sürekli iletişimde olma zorunluluğu, kaygılı bağlanan bireylerin daha fazla stres yaşamasına neden olabilir. İletişim kopukluğunda psikolojik olarak olumsuz hale bürünebilir ve hatta gerçek olmayan düşünceler üretir. 

Günümüzdeki online flört kültürü, kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylerin duygusal bağdan kaçınmasını kolaylaştırabilir. İletişimsizlik, belirsizlik gibi durumlar kaçıngan ve kaygılı bağlanmayı tetikleyebilir. 

 KAYNAKÇA: 

  1. Demirdağ, M. F. (2017). Bağlanma teorisinin kökenleri. Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1(2), 76-90.
  2. Çelik, Ç, B. (2018). Bağlanma Stilleri, Psikolojik İyi Oluş Ve Sosyal Güvende Hissetme: Aralarındaki İlişki Ne? Bayburt Eğitim Fakültesi Dergisi 13(25), 27-40.
  3. https://www.youtube.com/watch?v=upb0sc5CLAs

 

Havva Sevik

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

3. Sınıf Temsilcisi


Vaka Akademisi: Aile Danışmanlığı ile Tanışmaya Hazır Mısın?

Aile danışmanlığı alanında kendini geliştirmek ve gerçek vaka analizleriyle deneyim kazanmak ister misin? O zaman Vaka Akademisi: Aile Danışmanlığı etkinliği tam sana göre! 👨‍👩‍👧‍👦✨

💡 Neler Öğreneceksin? Gerçek vaka analizleri ile interaktif eğitim, Deneyimli uzmanlardan değerli bilgiler, Aile danışmanlığının temel prensipleri ve uygulamaları, Mesleki gelişim ve network fırsatları

Bu eşsiz deneyimin bir parçası olmak için hemen kaydol! Yerini ayırt ve mesleki geleceğine yatırım yap. 

Sen de aile danışmanlığı alanında uzmanlaşmak istiyorsan bu fırsatı kaçırma! 🌟

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum Yap