
Mezhep Sosyolojisi: Türkiye’de Alevilik, Sünnilik ve Toplumsal Dayanışma
Türkiye’nin toplumsal yapısı, tarih boyunca farklı kimlikler ve inançlarla şekillenmiş, bu çeşitlilik içinde mezhepler önemli bir yer tutmuştur. Alevilik ve Sünnilik, sadece ibadet biçimlerinden ibaret değildir; bu mezhepler aynı zamanda toplumsal dayanışma, kültürel aktarım ve ortak yaşam pratikleri açısından da derin bir etkileşime sahiptir. Tarih boyunca kimi zaman karşıtlıklarla, kimi zaman ise güçlü bir birliktelikle var olan bu mezhepsel kimlikler, toplumsal barışın ve ortak değerlerin inşasında önemli roller üstlenmiştir.
Türkiye’de mezhepler arasındaki en güçlü bağ, zor zamanlarda kendini gösteren dayanışma ruhudur. Doğal afetler, toplumsal krizler ya da bireysel acılar karşısında, Alevi ve Sünni topluluklar ortak hareket edebilmiş, insani değerler mezhepsel kimliklerin önüne geçebilmiştir. Örneğin, 1999 depreminde, birçok Alevi ve Sünni cemaat, ayrım gözetmeksizin bölgeye yardım ulaştırmış, lokma dağıtmış ve evsiz kalan insanlara kapılarını açmıştır. Benzer şekilde, pandemi sürecinde de cem evleri ve camiler, ihtiyaç sahiplerine erzak ve hijyen malzemesi dağıtarak ortak bir sorumluluk üstlenmiştir.
Dayanışma, sadece kriz anlarında değil, günlük yaşamın içinde de kendini gösterir. Alevi geleneğinde bulunan “musahiplik” kurumu, hayatın her alanında birbirine destek olmayı esas alan bir dayanışma pratiğidir. Musahip olan bireyler, kan bağı olmasa da kardeş sayılır, birbirlerinin dertleriyle dertlenir, sevinçlerini paylaşır. Sünni toplumunda ise benzer bir karşılığı akrabalık bağları ve cemaat dayanışması içinde görmek mümkündür. Özellikle köy hayatında, imece usulü tarım faaliyetleri ya da komşuluk ilişkileri, bu ortak yaşamın bir parçası olmuştur.Mezhepler arasındaki ortak kültürel değerler de toplumsal birleştiriciliğin önemli bir kaynağıdır. Alevilik ve Sünnilik arasında en güçlü bağlardan biri, tasavvuf ve hoşgörü anlayışıdır. Mevlana’nın “Ne olursan ol, yine gel” çağrısı da, Hacı Bektaş Veli’nin “İncinsen de incitme” öğretisi de, aslında toplumsal barışın temel ilkelerini ifade eder. Anadolu’da bir köy düğününde deyişler eşliğinde semah dönülmesi ve ardından ilahiler okunarak halaya durulması, bu ortak kültürel mirasın canlı örneklerinden biridir.
Günümüzde ise toplumsal dayanışmayı daha güçlü kılmak için mezhepler arası diyalog mekanizmalarının artırılması gerekmektedir. Özellikle eğitim sisteminde mezheplerin bir önyargı unsuru olarak değil, toplumsal çeşitliliğin bir zenginliği olarak ele alınması, genç kuşakların birbirini daha iyi anlamasına katkı sağlayacaktır. Cem evleri ve camiler arasında daha fazla kültürel etkileşim, ortak etkinlikler ve sosyal projeler hayata geçirildiğinde, toplumdaki ayrışmalar yerine yakınlaşmalar ön plana çıkacaktır.
Mezhep farklılıkları, geçmişten bugüne zaman zaman toplumsal gerilimlere neden olmuş olsa da, Türkiye’nin ortak hafızasında dayanışmanın, paylaşmanın ve birlikte yaşamanın daha ağır bastığı pek çok örnek vardır. Önemli olan, bu mirası geleceğe taşımak ve toplumsal dayanışmayı mezhepsel sınırların ötesine geçirerek herkes için ortak bir yaşam alanı inşa etmektir.
Kaynakça:
- Koçak, Hüseyin. “Alevilik Sünnilik Bağlamında Sosyal Bütünleşme ve Din: Emirdağ Karacalar Köyü Örneği”. Kocatepe İslami İlimler Dergisi 4/1 (Haziran 2021), 138-153. Akkaya, Cevdet – Koçak, Hüseyin. “Social Integration and Religion in the Context of Alevism and Sunnism: The Case of
- Oğuz, Elif vd. “ALEVİLİK ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMA: BAYBURT ÖRNEĞİ”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 112 (Aralık 2024), 147-164. https://doi.org/10.60163/tkhcbva.1419833.
Havva Sevik
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
3. Sınıf Temsilcisi
Sosyoloji Departmanı Blog Yazarları Yöneticisi
ellerine sağlıkk 🤍