Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Yaşam Üzerine Etkileri
Kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenmiş görev ve sorumluluklarına toplumsal cinsiyet adı verilmektedir. Bireyin nasıl giyineceği, nasıl davranacağı, nasıl konuşacağı toplumsal cinsiyet rolleri ile belirlenmektedir. Bu roller zaman içerisinde belli değişimlere uğrasa da ataerkil toplum yapısının çoğunlukta olduğu dünyada kadınların toplumsal cinsiyet rolleri hayatlarını önemli oranda sınırlamaktadır. Doğdukları andan itibaren kadınlara dayatılmış olan bazı roller ve sorumluluklar kadınların hayatta geri planda kalmasına, doğal hak ve özgürlüklerine ulaşamamalarına sebep olmaktadır. Örneğin çocuklara alınan oyuncaklar bile toplumsal cinsiyet rollerinin bir yansımasıdır. Erkek çocuğuna oyuncak araba alınırken kız çocuğuna oyuncak ev aletleri alınır. Bu şekilde çocukluktan itibaren toplumsal cinsiyet rolleri bireylere dayatılmaktadır. Çocukken ev işleri öğretilen kadınlar yetişkin olduklarında, çocukken araba kullanmayı öğretilen erkekler tarafından kötü şoför damgası yemektedir. Kadınların çocukluktan itibaren ev işleri, dikiş nakış gibi konularda eğitimlere büyütülmüş toplumun kadına dayattığı rolleri karşılamaktadır. Aynı doğrultuda erkekler de çocukken araba kullanmak ve tamir işleri gibi toplum tarafından erkek işi olarak adlandırılan konularda eğitilirler. Kalıplaşmış olan bu roller, örneğin bir erkek çocuğunun oyuncak araba yerine oyuncak bebekle oynamasını kabul etmez. Ya da bir erkek çocuğuna pembe kıyafet giydirilmez çünkü toplumun gözünde pembe kız rengidir ve erkek, rolü gereği kadınlara benzeyemez. Geçmişten günümüze toplum her daim erkeği kadından daha güçlü, daha dayanıklı daha cesur olarak sınıflandırır. Kadın ise daha narin, dara güçsüz, daha beceriksiz görülür. Toplumsal roller gereği zor işleri her zaman erkekler başarırken, kadının başarısı küçük görülür çünkü topluma göre kadın başarmışsa o iş zaten kolaydır. Bunun yanı sıra erkeklerden daha aciz konuma düşürülen kadınların sosyal hayatlarındaki pek çok alandan eşitsizliğe maruz kalmaları yadsınamaz bir gerçektir. Günümüzde dahi, kadınların yalnızca; bir erkeğin karısı, bir çocuğun annesi, evinin hanımı gibi kalıplaşmış zihniyetlerin varlığı sürmektedir. Erkekler ise evin direği, evin son sözünü söyleyeni, evini geçindiren kişidir. Para konuları her zaman erkeğin elindedir ve bir konuda son kararı erkek verir. Kadın erkeğin namusudur ve her zaman kadınını korumalıdır. Kadın ise kocasının adını lekelememeli onun boynunu yere eğmemelidir. Okurken bile canımızı yakan bu durumlar maalesef ki ataerkil toplum yapısının dayatmış olduğu gerçeklerdir. Toplumun dayatmış olduğu bu cinsiyet rolleri kadını her zaman maddi manevi erkeğin gölgesi konumuna düşürmektedir. Günümüz modern toplumda dahi okutulmayan, çalışmasına izin verilmeyen, çalışsa dahi iş hayatlarında geri kalan kadınlar maalesef ki yabancı olduğumuz durumlar değildir. Kadınların da iş hayatına atılmış olmaları eskiye nazaran önemli bir gelişme olsa da kadınlar halen daha iş hayatlarında sosyal yaşamlarında olduğu gibi erkeklere göre geri planda kalmaktadır. Evin tertip ve düzeni, çocukların ve eşinin bakımları gibi görevlerin tümü kadına verilmiş olmasının yanında ekonomik özgürlüğünü kazanmak isteyen kadınlar tıpkı bir erkek gibi uzmanlaştığı konuda çalışır ancak işten eve döndüğünde erkekten farklı olarak yapması gereken pek çok görevi vardır. Başka bir pencere ise kadın olduğu için okutulmayan, eşi veya erkek akrabaları tarafından çalışmasına izin verilmeyen kadınlardır. Bir erkek çok çalışıp, fazla maaş alıp eşine ve çocuklarına bakabilir. Burada görülmek istenmeyen şey bunları kadının da yapmaya hakkı olmasıdır. Ataerkil toplum yapısının ev geçindirme rolünü erkeğe vermiş olması kadının özgürlüklerini kısıtlayıcı bir durumdur ve bir erkeğe muhtaç olmasına yol açmaktadır. Her insanın doğuştan hak etmiş olduğu bazı hakların, kadınlar tarafından özgürce elde edememiş olması ataerkil toplumların acı bir gerçeğidir. Okutulmayan, çalıştırılmayan, çalışsa dahi erkeğe göre daha fazla görev sırtlanan kadınlar kocasının,babasının,erkek kardeşinin sözüne boyun eğen bireyler olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu gibi pek çok örneğin neticesinde kadınlar temel insan hak ve özgürlüklerini erkeğin ellerine teslim etmek zorunluluğuyla yüzleşmek durumunda kalmaktadırlar. Yaşamları dahi kocasının, sevgilisinin veya herhangi bir erkeğin ellerinde olan, katillerinin, tecavüzcülerin, tacizcilerinin içi boş bahanelerle haksızlıklarının örtüldüğü kadınlar bu ataerkil toplumda değersizleştirilmekte canları bile yok sayılmaktadır. Bir kadının etek giymesi tecavüze uğramasını sebebi sayılırken, tecavüzcüsünün takım elbise giymesi suçunu azaltmaktadır. Bunlar gibi daha birçok örnek kadınların geçmişten günümüze yaşamış olduğu acı gerçeklerdir. Kadınların ataerkil toplum yapısının dayatmış olduğu roller neticesinde hayatları boyunca bir mücadele içerisinde olması, özgür ve kendi ayaklarının üzerinde durabilen güçlü bir birey olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışması; kocasının, sevgilisinin, erkek akrabasının veya hiç tanımadığı bir erkeğin cinayetine kurban gitme tehlikesini nefes aldığı her anında üzerinde hissediyor olması gibi durumlar kabul etmesi acı verici ancak her anımızda yaşadığımız acı gerçeklerdir.
Selinay Akça
Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
2. Sınıf Temsilcisi